16 Temmuz 2008 Çarşamba

Mardinizâdelerin ‘tehlikeli’ çocuğu: Şerif Mardin






Şerif Mardin salt yaşam öyküsüyle bile izlenmeye değer. Aile de öyle! Ailenin aile bağları, siyasi bağları, medya bağları ve kuşkusuz dini bağları da öyle. Şerif Mardin bugün yeni söylemleri ile yeniden gündemde. Ama hayatının “arkasına” bir bakmak gerekiyor.

Şerif Mardin’i iyibilgi’nin “alternatif biyografi”sine yaraşyır biçimde irdelemek için öncelikle ona bakmamak gerekiyor. Önce bakılması gereken yer aile.
Aileyi anlamadan Mardin’i anlamak hemen hemen imkansız. Fakat orada da sorun başka. Mardin ailesi Türkiye’nin en tanınmış kişiliklerinden oluştuğu gibi, her biri kendi alanında efsane olmuş başarılara sahipler.
Yani ailenin bir ferdi üzerinden Şerif Mardin çözümlemesi veya biyografisi yapmak da mümkün, ailanin tümü üzerinden genel bir bakış getirmekte. Ama biz genel bir incelemeyi yeğ tutalım ve kökleri Hz. Peygamber’e değin uzanan aileyle birlikte Şerif Mardin’i öne çıkararak ilerleyim.
Kökler!..
Mardinizâdelerin öyküsü “entegre” bir aile hikayesi. Bir kolundan tutup sonra birleştirelim. Bunun için ailenin şu an Türkiye’de en çok tanının ferdinden başlayalım. Sonra da Ayşe Arman söyleşisi (Betül Mardin’in kayınvalidesi) ile başlayıp Ertuğrul Özkök ve Emre Aköz’ün köşesine kadar sirayet eden Şerif Mardin fenomenine bakalım.
Ailenin Türkiye’de “en” tanınmış ferdi kuşkusuz Betül Mardin. Betül Mardin, Türkiye’nin “halkla ilişkiler tanrıçası” olarak kabul ediliyor.
Betül Mardin’in annesi Fatma Fahire hanım, Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Necmettin Molla’nın kızı. İnanılmaz derecede aristokrat bir ailede büyüyor Betül hanım. O kadar ki evde aynı anda Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ve Almanca konuşuluyor.
Bu durum ileride halkla ilişkilerin tanrıçası olacak biri için ironi de yaratıyor, zira Betül Mardin 5 yaşına kadar konuşamıyor. Konuşunca da Fransızca konuşuyor.
Ailenin yaşamında en etkin olaylardan biri oldukça dramatik. Üç çocuktan Leyla, 19 yaşında veremden ölüyor. Leyla’nın “güzelliği” konusunda hala anlatılan öyküler var. Aslında, “Sophia Loren bakışlı, iğde çiçeği kokulu” Leyla’nın güzelliği hakkındaki bu tasvirler tam söylence de sayılmaz. Çünkü Leyla o dönemde liseler arası güzellik birincisi olacak denli albenisi olan bir kız.
Yine de hayat 19’undan fazlasına müseda etmiyor. Ölüm ne kadar hayırla yorumlanır ayrı bir konu ama, kaybın yarattığı acının Türkiye’nin ve dünyanın sayısı müzisyenlerinden birini tercihini yönlendiriyor.
Üçüncü çocuk Arif Mardin, ablasının ölümünden sonra yaşadığı psikolojik sarsıntıyı atlatmak için piyano ister. Böylece yıllar sonra dünya müziğinin Oscar’ı sayılan Grammy Ödülleri’ni toplayacak denli ünlü ve başarılı bir müzisyenin doğuşu başlar. (Arif Mardin, Washington eski Büyükelçisi Münir Ertegün’ün oğlu ve meşhur Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün’ün iş ortağıydı.)
Yani ailenin bir diğer üyesi dünyaca şöhretli müzik adamı Arif Mardin’dir. Bu işin anne tarafı ve kökleri sürmeye devam ettirirsek Mısır’a kadar uzanacak bir soyağacı görebiliriz. Fakat ailenin baba tarafı da var.
Aile büyüklerinden muhakkak anılası Ebul’ula Mardin’de bunlardan birisi. Prof. Ebul’ula Mardin, Türk hukuk tarihinin en önemli isimlerinden. Betül Mardin’i de hukukçu yapmak istiyor ama Baba Mardin buna izin vermiyor.
Ebul’ula Mardin ayrı bir biyografiyi rahatlık hak edecek, “Profesörlerin profesörü” olarak anılan bir tarihi sima. Ancak konumuz bu olmadığı için girmeden devam ediyoruz.
Ailenin bir kolu böyle yürüyor. Şimdi Şerif Mardin’le ilişkisini sağlayalım. Burada Mısır’a değinmek zorundayız. Burada Halil Şerif Paşa (II. Abdülhamit’in veziridir) ve kızı Şerife Leyla karşımıza çıkıyor.
Şerife Leyla babasının ölümünden sonra bir takım aile içi çekişmeler nedeniyle mirastan mahrum edilmek isteniyor. Bunun üzerine üvey annesi Prenses Nazlı tarafından İstanbul’a gönderiliyor.
Gönderilirken de cebine Mahkeme reisi olan Mehmet Arif beye iletilmek üzere bir mektup konuyor. Mehmet Arif bey sorunla ilgileniyor ve konuyu padişaha kadar çıkarıyor.
Sorun çözülür. Çözülürken de Mehmet Arif beyle Şerife Leyla arasında aşk başlar. Evlilikten 4 çocuk meydana gelir. Fatma, Muhittin, Şemsettin ve Yahya.
Bu çocuklardan Muhittin, Necmettin Molla’nın kızı Fahire ile evlerin ve yukarıda kısa öykülerini anlattığımız Leyla, Betül ve Arif Mardin dünyaya gelir.
Diğer bir çocuk Şemsettin (Büyükelçi Şemsettin Mardin) ise Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Reya ile evlenir ve bu beraberlikten de-1927 yılında-dünyaya Şerif Mardin gelir.
Şerif Mardin sahnede
Mardinizadelerin bu çok kısaltılmış öyküsü görüldüğü gibi daha Şerif Mardin’e gelene kadar birkaç kitap oluşturacak boyutlarda.
Ancak bundan sonra sadece asıl konumuz olan Şerif Mardin’le devam edeceğiz. Ve sadece “Mardin” ismiyle anacağız.
Mardin eğitim hayatına-o zamanın kesin bir önde gelen aileler geleneği olarak-Galatasaray’da başlar. Buradan Amerika’ya gider ve 1944’te orta öğrenimini de burada tamamlar.
Yüksek eğitim için de Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü’ne kayıt olur. Bitirir. Lisansüstü eğitim için de John Hopkins Üniversitesi’ne bağlı Uluslararası İncelemeler Okulu’na gider.
Küçük bir dipnot düşelim Bu üniversite özellikle diplomasi ve uluslararası ilişkiler disiplininin dünyada en saygı gören bölümlerinden biridir. ABD’nin bir çok resmi kurumu elemanlarını buradan alır. Hala da öyledir.
1954 yılında Türkiye’ye döner ve Ankara Üniversitesi Siyasil Bilgiler Fakültesi’nde çalışmaya başlar. Tarihten de anımsanacağı gibi Demokrat Parti yıllarıdır ve DP’nin üniversiteler üzerinde baskı yaptığı dönemdir.
Mardin bir grup arkadaşıyla birlikte istifa eder ve ilk siyasi tecrübesine atılır. Eski DP’li milletvekillerinin kurduğu Hürriyet Partisi’ne girer ve bir yandan da Forum Dergisi’nin kadrosuna dahil olur.
Şerif Mardin için artık politika ve özellikle Türk siyasal yaşamının ana eksenlerine konsantrasyon dönemidir. Kimi uzmanlara göre Mardin’in bu bakışı bundan sonra hiç değişmeyecek ve ilgisini hep bu noktada sabit tutacaktır.
1957 yılında Mardin, Hürriyet Partisi’nin Eskişehir milletvekili adayı olarak seçimlere girer. Kazanamaz. Bundan sonra uzun süre politik arenadan uzaklaşır ve ancak 1994 yılında yeniden siyasete ilgi gösterir.
Bu yıl Yeni Demokrasi Hareketi tecrübesinde, Cem Boyner, Asaf Savaş Akat, Kemal Derviş, Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Hüseyin Ergun gibi isimlerle birlikte olur. Hareketin başarısızlığı ile birlikte politika serüvenini sonlandırır.
Biz yine 50’li yıllara dönelim ve Mardin’in biyografisinin detaylarına bakalım. 1958’de Stanford Üniversitesi’nde yaptığı, “Jöntürkler’in Siyasi Fikirleri” çalışmasıyla doktora kazanır.
Harvard ve Princeton gibi efsanevi üniversitelerde asistanlık yapar. 1961’de SBF’de Anayasa Hukuku asistanı olur. 1964’te doçent, 1969’da Profesör olur. 1973 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Kürsüsü’ne geçer. (Buraya da bir dipnot lazım. Bugün hem (18.09.2007) iyibilgi’de hem dez Sabah Gazetesi’nde Mardin’in açıklamaları üzerine yazısı bulunan Emre Aköz, Boğaziçi’nden Şerif Mardin’in talebesidir. Bu gözle okuduğunuzda Aköz’ün geçmişe de göndermeler yaptığını sezebilirsiniz!)
Bu dönemdeki düşünceleri daha çok Cumhuriyet dönemi analizlerine ve popüler Marksist yaklaşımlara yönelttiği eleştirilere odaklanır. 1960’larde merkezde bulunan bir siyasi düşün yapısına sahip olan Mardin, 1970’lerde daha muhalif bir çizgiye kayar.
Bu daha sonraki yıllarda daha çok tanınmasına ve dinlenir bir sosyolog ve siyaset bilimci olmasına yol açar. Bu dönemde Şerif Mardin, alamet-i farikası olarak görülecek iddialı konulara da el atar. Bunlardan biri de, “Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişme: Bediiüzzaman Saidi Nursi Olayı” isimli çalışmasıdır.
İşte bugün AKP ve seçmen tabanı ile ilgili yorumları ile söyledikleriyle basının gündemine oturan Şerif Mardin’in “öz” yaşam öyküsü bu. Ancak tamamı değil. Mardin, söylemleri ve çalışmaları ile hemen her kesimden zaman içinde eleştiriler almış bir kişilik.
Bu eleştiriler ve nedenleri ayrı ve detaylı bir incelemeyi kesinlikle hakeder! Böyle Şerif Mardin’in kimliği daha iyi anlaşılır. Burada sadece Mardin’in üzerinde yürüdüğü yol anlatılmıştır!

1 yorum:

Murat AYGEN dedi ki...

“(…) landslide victory (of the Justice and Development Party) in the November (2002) elections in Turkey has been considered a success of Kemalism by a prominent Turkish social scientist, Şerif Mardin” iktisadi konularda İNÖNÜ gibi düşünenler ile BAYAR gibi düşünenlerin gün (15 Temmuz 2016) gelip kanlı-bıçaklı olacaklarını kestirememiştir. Kaldı ki “Kemalism” böyle bir “zafer” 1973 yılında da kazanmıştı. AK Parti 2. zafer oluyor.