16 Temmuz 2008 Çarşamba

Batman ve Siirt'te Göçün Sosyolojik Sonuçları

Milliyette yayinlanan Soylesinin tam metni

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yasin Aktay, Siirt, Batman, Van ve Bitlis'te saha çalışmaları yapan bir öğretim üyesi. "Zorunlu Göç yollarında Modernleşme ve Kadın. Siirt'te Toplumsal Kalkınma Projesi TOKAP" ve "Umut ve Kaygı Arasında: Güneydoğu'da Liseli Gençliğin Yaşam Dünyaları Üzerine" adlı araştırmaları üzerine konuştuğumuz Aktay'ın, din sosyolojisi, hermenötik, postmodernizm ve İslam üzerine yayınlanmış çalışmaları var. Aktay'ın son kitabı İletişim Yayınları'ndan "Türk Dininin Sosyolojik İmkanı" adıyla çıktı.


*Batman ve Siirt'te yaptığınız araştırmadan söz eder misiniz?
-Araştırmamda devletle vatandaş ilişkisinden ziyade, modernleşme - birey ilişkisini ele aldım. Toplam 400 öğrenciyi kapsayan bir araştırma yaptım. Ayrıca halktan insanlarla, işadamlarıyla görüştüm. Sorularım politik durumdan ziyade kentleşme ve modernleşme eğilimleri üzerineydi. 15 yıldır terör olaylarının yaşandığı bölgede, bunun sosyal ve psikolojik sonuçlarını görmeye çalıştım.
Liseli öğrencilere kompozisyon soruları sormak suretiyle sadece istatistiki analizlerle ortaya konulamayacak durumları görmeye çalıştım. Sosyal bilimlerdeki yorumsamacı yaklaşımla, oradaki ruh haline, hayat hikayelerine bakarak, gerçeğe yakın bir kesit sunma imkanı aradım.

*Batman'la ilgili olarak, özellikle sert ideolojilerin çok sık çıkmasına ışık tutabilecek bulgularınız var mı?
-Batman'ın en ilginç özelliği bir yerlisinin olması ve tamamen göç alarak kurulmuş olmasıdır. 1960'lara kadar nüfusu beş bini geçmeyen Siirt'in Beşiri ilçesine bağlı bir köydü. Petrol rafinerisinin kurulmasıyla aniden göç alarak kuruldu. Nüfusun % 95'i başka yerlerden geldi. Bu itibarla bölgedeki Siirt, Bitlis, Mardin gibi diğer şehirlerden çok farklı bir nüfus yapısına sahiptir. Kurulduğu günden bu yana bu şehre göç etmiş olanları gözönünde tutarsak, şu ana kadar üç kuşağın yaşadığı bir şehir. İlk göç eden kuşağı, göç anındaki tepkileri ve yaşantıları itibariyle kaçırdık, inceleme yapamadık. Bu konuda yapılmış bir sosyolojik inceleme de hatırlamıyorum. Ama ikinci kuşakla ilgili verilerimiz vardır. Bunlar 70'li yıllarda lise veya üniversiteye gidenlerden oluşuyordu ve sert ideolojilere daha yakın durduklarını gözlemleyebildik. 70'lerde bütün Türkiye'ye hakim olan terör olaylarında Batman'ın payına yüksek bir oranın düştüğünü biliyoruz. Genellikle sol veya etnik teröre sahne olan Batman'da 12 Eylül sonrası ortaya çıkan manzaralar bugünkünden pek farklı değildi.
Her köklü şehrin göçmen nüfusu şehirleştirici bir kapasitesi vardır. Tamamen göçle kurulmuş olan Batman şehre gelen asgari nüfusu bile şehirleştirirken radikalleştirir. Türikye'nin Batı'sında benzer şekillerde kurulmuş şehirlerde durum bundan bir miktar farklı olabilir, ama burada, yerli nüfusu olan şehirler ise, şehirleştirirken bir kaç yoldan muhafazakarlaştırır ve yumuşatır: şehrin yardımlaşma düzenleri vardır; önceki nüfus yaşamla barışıktır; gelen yeni göç dalgasının radikal eğilimlerini kırar; sertliğini alır vs. Mardin, Siirt, Bitlis ve Van böyledir. Batman'ınsa bu anlamda yerleşik bir nüfusu yok. Eski nüfus yeterince yumuşamamışken yeni göçü aldığı için, kendi renginden daha koyu bir renk veriyor. Son 15 yılda diğer illere göre Batman'a daha az göç gelmiş ama geleni daha radikalleştirmiş görünüyor. Radikalliğe katılanlar azalıyor ama yoğunluğu artıyor. Bu teoriye uymuyan kent belki de Diyarbakır'dır. O da hem bütün şehirlerden daha fazla göç alması hem de Batman'la da paylaştığı bir diğer özelliği, yani sanayi sektörünün görece yoğun olması. Batman ve Diyarbakır işçi kentidir. İşçinin zornulu olarak daha politize olacağı varsayımı her zaman doğru olmasa bile burada isabet kaydettiği söylenebilir.

*
Teröre eğilimi kuşak kuşak incelemek daha mı doğru?
Daha doğru olduğundan değil. O da bir yoldur. ihmal edilmemesi gereken bir bakış açısıdır. Sert ideolojilerin taban bulmasını kuşak farkıyla izleyen bir yaklaşım vardır. Göçmenlerin ilk kuşağı kendi durumlarını şelirdekilerden ziyade köyle kıyasladıklarından, şehrin en kötü koşulları köyün en iyi koşullarından daha iyidir. Gecekondu ve varoşlarıyla hiç de oöylhe görünmüyorsa da aslında çok yüksek bir umut ve iyimserlik düzeyi vardır. Köyden çıkarak bir adım atmış ve gelecekten bir beklentiye girmiştir göçmen. Kendi kaderini tayin inisiyatifini kullanan birinin umudunu taşır. O yüzden, göç halindeki kuşağın kaygılı ve karamsar bir kuşak olması istisnadır. Gelecekle ilgili bir belirsizlik varsa da ağırlıklı duygu beklentiler ve yaşam projesidir.

*İkinci ve üçüncü kuşak açısından durum nedir?
İkinci kuşaklar durumlarını geçmişle ve babalarının durumuyla değil, şehir içindeki yaşıtlarıyla, diğer kesimlerle, şehrin veya ülkenin diğer taraflarıyla karşılaştırarak daha fazla şey hakettiklerini düşünürler; şehri tanırlar, köy şartlarını bilmezler. Kuşkusuz bu, zorunlu olarak değil ama ortam müsait olduğunda sert ideolojilere angaje olmaya daha yatkın kılar onları. Radikalliğe yatkın olmakla birlikte, üçüncü kuşakta nispeten bir azalma da oluyor. Nitekim terörün taban bulması, mesela Batman örneğinde, çok ses getiriyor gibi görünse de eskisine göre daha azdır.

*
Varoşta yaşamak sert ideolojilere açık olmayı kolaylaştıran bir neden değil mi?
70'lerde solun, 80 ve 90'larda RP'nin yükselişiyle birlikte bir "varoşlar" edebiyatı çok dile getirildi: "Varoşlarda düşük bir hayat standardı içinde yaşadılar. Bunun için RP'ye yöneldiler." Bu tez bana göre çok doğru değil. Varoşun insanı iyimserdir. RP'ye destek veren kesim de daha iyimser bir kesim. RP'ye yönelmesi hoşnutsuzluğundan değildi.

*Hangi sorularla gençlerin özelliklerini yakalamaya çalıştınız?
Sorduğumuz sorular politik olmaktan ziyade hayatla ilgili tavrı ve beklentileri ortaya çıkaracak sorulardı. Kuşkusuz b tür sorulara verilen cevaplardan da politik tutum tahminleri yapılabilir. Tabi bazı beklentilerimizi boşa çıkaran, bizi şaşırtan durumlarla da karşılaştık. Mesela, yaygın olarak "arabesk dinliyorsa karamsardır" kanısı var. Biz aldığımız cevapların analizinden bir insanın arabesk dinleyip çok iyimser olabileceğini gördük. Arabesk dinleyenlere "ülkenin sorunları kaç yılda çözülebilir?" diye sorduğumuzda "1-5 yılda" diye cevaplar aldık. Bu iyimser bir cevap. Siirt'te Arabesk dinleyen insanlar çok fazla, Batman'da ise çok az. Ama Batman'daki öğrenciler daha karamsar ve eleştirel çıkıyor. Onlarda, ülkenin sorunları 30 yılda çözülebilir veya hiç çözülmez diyenler daha yüksek oranda çıkıyor. Batmanlı gençler hem Batı hem de yerli pop şarkıcıları dinliyorlar. Kız öğrencileri bu tür kültürel eğilimleri itibariyle istanbul'daki kız öğrencilerden kolay ayırdedemezsiniz.

*Batman'ın ekonomik durumu Siirt'ten çok daha iyi ama gençler daha karamsar. Neden?
Konuştuğumuz öğrenciler dershaneye gidiyorlardı. Çoğunluk Batman'da doğmuş, babaları işçi ya da memur. Ama bu gençler Siirt'teki gençlerle kıyaslandığında daha karamsar, daha eleştirel ve daha radikal. İkinci kuşak, şehirlerini başka şehirlerle kıyaslıyor. Devletten talepleri artıyor. Türkiye'yi ve dünyayı daha iyi izliyor. Birçokları internet kullanıyor. Siirt'teki öğrencilerin maddi durumu daha kötü, kardeş sayısı daha fazla ailelerden geliyorlar. Ama hayata ve toplumsal meselelere bakışları daha yumuşak. Sorunların beş on yılda ve devletin iyi yaklaşımı veya memleketin bağrından çıkan işadamlarının çabalarıyla ile çözülebileceğini düşünüyorlar. Kürtçe yerel müzik dinleme oranı tahmin edilenden daha az çıktı. Yüzde 11'lerde. Deneklerin hiç birisi yan yana üç tane yerel müzik sanatçısı ve üç tane radikallik sembolize eden sanatçıyı koymuyor. Yerel ya da radikallik ima eden bir sanatçının yanına bir bakıyorsunuz Banu Alkan geliyor.

*Politik kabul edilen sanatçıları dinlemiyorlar mı?

Orada da ilgniç sonuçlar çıkıyor. Siirt'te gençlerin % 50'sinden fazlası arabesk dinliyor. "şıvan dinleyen daha radikal" olacaktır diye bekliyordum. Ama şıvan dinlerken yanında Banu Alkan da dinliyor. Sevdiği sanatçı Yılmaz Güney ama ikinci olarak Ahu Tuğba çıkıyor. Yılmaz Güney figürü politik bir çağrışım yapmakla birlikte, bir yandan da bir pop karakterine dönüşmüş. Pop müzik dinleme küresel kültüre açılmaya işaret ediyor. Pop kültürüne bir kere açıldınız mı, macunun tüpten çıkması gibi bir daha geriye dönüşü yoktur. Bunun siyasal sonuçları ne olursa olsun, görünen şey bir bölgenin hızla modernleşmesidir. Modernleşme sürecinde tüketim unsurunu da göz önüne almak lazım. şehre geliyorlar ve tüketici oluyorlar. Herkesin evinde buzdolabı, televizon, telefon, müzik setleri, yüzde 70'inin evinde çamaşır makinası var. Televizyon, çamaşır makinasından daha fazla. Televizyon ile pop kültürüne, dünyanın ve Türkiye'nin genel kültürüne açılmış oluyorlar.

*Kadınlarla ilgili neleri tespit ettiniz?

Siirt valiliğinin TOKAP adlı kalkıma projesine katılan köyden göç etmiş 105 kız üzerinde bir anket uyguladım. Kalkınma projesi evden çıkışı ve aile ekonomisine katılımı sağlamış. Emek çok ucuz ama bölgedeki ekonomik şartlar açısından kızların eline kayda değer bir para geçiyor. Bu da ev içerisinde bir konum kazandırıyor. Konum kazandıkca özerk davranma alışkanlıkları gelişiyor. Kurslar genç kızlar için bir toplumsallaşma ve şehrin diğer kurumlarıyla tanışma imkanı sağlıyor. Varoşlara taşınmış olan köy ilişkileriyle şehir arasında yumuşak bir geçiş imkanı sağlıyor. Neredeyse % 80'i Küçük İbo dinliyor. Politik müzik dinleyen çok az.

*
Batman'da da böyle bir proje var mı? Oradaki kızlarla bir karşılaştırma yapsak?...

Siirt'teki gibi bir proje yok. Ayrıca Batman'da okuyan, hatta üniversiteye hazırlanmakta olan kızlarla muhatap olduk. Kızlar alabildiğine apolitik. Hayatla ilgili beklentileri var. Müzikte yakışıklı sanatçıları hatta İstanbul'daki gençler ne dinliyorsa onları dinliyorlar.
Siirt'teki kızlar çok zor şartlar altında yaşıyorlar ama köye de dönmek istemiyorlar. Çünkü köy hayatı büyük ölçüde kadınların sırtında yaşanıyor. Köyü hepsi de özlese de; hatta eski hayatlarını şimdikinden daha iyi bulsalar da çoğu köye bir daha dönmekte istekli değil. Bu sayı yine de Erkeklerde daha fazla. Zorunlu olarak yaşanmış olduğu için bu göç, bırakılsa geri dönülecek zannediliyor, oysa köy artık gittikçe sadece gerçekçi olmayan, nostaljik bir öge olarak kalmaya yüz tutuyor

*Verilerinizden anladığımız kadarıyla Batman'da popa düşkün bir gençlik var, ama Hizbullah gibi örgütler nasıl tutunuyor?
Doğrusu çalışmalarımı yaptığımda Hizbullah'ın bugün ortaya çıkan görüntüsünü haber verecek işaretleri aramadım. Ama kendiliğinden gözlemlenebilen kadarıyla Hizbullah'ın aslında o kadar da tutunmadığnı söyleyebilirim. Bölgede eskiden beri son derece güçlü bir dinî kültür ve zemin olmakla birlikte Hizbullah, ortaya çıktığı günden bu yana bu zemini eriten, emen ve aşındıran bir etkinliğe sahip olmuş. Çünkü, halktan "hep bir şeyler alan" ve "hiçbir şey vermeyen" bir vak'a olarak gündeme gelmiş. Can, mal, haraç ve çocuklarını almış.. Bu açıdan bölgede din çok güçlü bir saik olsa bile Hizbullah'ın bunu temsil etmekten ziyade bunu eritmeye yöneldiği ve bunda büyük ölçüde başarılı olduğu dikkat çekiyor.

*PKK'ya tepkilerin Hizbullah'a yaradığı doğru değil mi?
Tam tersi daha doğru gibi geliyor: Hizbullah, dinî herhangi bir teşekküle karşı yarattığı antipatiden dolayı, bölgeyi, başından beri PKK'ya itmiştir. RP'nin tabanı olmaktan HADEP'in tabanı olmaya itmiştir. Bu açıdan Hizbullah'ın RP çevresine bir getirisi olmamıştır. Hizbullah'ın faaliyetleri bölgedeki kültürel meşruiyet zeminine de oturmadığı için, RP-FP ile çağrışımsal yakınlık, bölgeyi RP-FP açısından gittikçe bir "kayıp bölge" haline getirmiştir.

*Zorunlu göç yolu sonuçta modernleşmeye çıkıyor diyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
Modernleşmeden kastım burada basit. Nüfusun, modern kurumlarla temasa geçmesi. Zorunlu göç süreciyle birlikte, daha önce modernleşme imkanı olmayan önemli sayıda insan şehirlileşti. Hastaneyle, sağlık ocağıyla, nüfus planlama teknikleriyle, televizyonla, okulla, gazeteyle, bazı sosyal etkinliklerle tanıştılar. Sadece Siirt valiliğince, bir yıl içinde 3596 imam nikahlı çiftin resmi nikahı, 16016 yetişkin kişinin de doğum kaydı yapılmış. Bir anlamda kayıt dışı nüfusun kayıt altına alınması yani. Aslında kayıt dışı ekonominin, genel ekonomiye etkileri neyse, kayıt dışı bir nüfusun genel demografik yapıya etkileri de aynıdır. Kara nüfus, genel nüfus ve modernleşme üzerinde aynı etkiye sahiptir. Hiç bir nüfus alışkanlığının kontrol edilemediği Güneydoğu'nun kırsal ortamı bütün nüfus planlamalarını altüst edecek şekilde düzenli olarak ham nüfus üretip şehre gönderiyor. Ani bir göç oldu ve arkası gelmeyecek. Artık nihai nüfusumuz bu. Bu nüfusla modernleşeceğiz. Zorunlu göçün bütün dramatik görüntülerine, olayı yaşarkenki bütün gerilimlerine rağmen, bir bölgenin modernleşmesinin kapılarını açmak gibi bir sonucu olmuştur.

Hiç yorum yok: