15 Temmuz 2008 Salı

BURJUVAZİ'NİN DOĞUŞU ve KAPİTALİZME GEÇİŞ

RÖNESANS VE REFORM

Kelime anlamı olarak Rönesans “yeniden doğuş ” demektir. Rönesans’tan kastedilen klasik bağlamda yeniçağın başlaması ile birlikte Avrupa’da özellikle İtalya’da edebiyat, güzel sanatlar ve bilim alanlarında görülen yeniliklerdir. Rönesans’ın doğuşu 15. ve 16. yüzyıllara tekabül etse de aslında bu süreç 12. ve 13. yüzyılda başlamıştır. Ancak aynı süreçte yaşanan gelişmeler siyasal yapılanmayı ve iktidar ilişkilerini değiştirmemiş, egemen sınıflar konum ve varlıklarını sürdürmüşlerdir. Rönesans’ı oluşturan nedenler kâğıt ve matbaanın bulunuşu ile okum-yazmanın gelişmesi buna dayalı olarak bilgi ve kültürün artması; Coğrafi Keşifler sonucu güzel sanatlara olan merakın artışı ve zengin sınıfın oluşması sayılabilir. Rönesans ile hümanizm denilen kavram oluşmuştur. Hümanistler başka bir deyişle insan sevgisine öncelik verenler yeni eserler oluşturmuşlardır. Hümanistlere örnek olarak Dante, Petrark, Bokoçiyus, Makyavel, Gişardan verilebilir. Rönesans her Avrupa ülkesinde farklı şekilde gelişme göstermiştir. Fransa’da Rönesans’a krallar öncülük etmişlerdir. Almanya’da Rönesans Hümanizm ile başlamıştır. Martin Luther, Erasmus, Calvin dinsel konular üzerine yoğunlaşmışlardır. İngiltere’de Shakspeare; İspanya’da Cervantes ünlü eserler yazmışlardır.Rönesans hareketleri ile moderniteyi ilişkilendiren nokta skolastik olarak nitelendirilen kilisenin dar görüşünün yıkılması onun yerine bilimsel düşüncenin, pozitivizmin geçmesidir. Dinin, din adamlarının ve kilisenin halk üzerindeki otoritesinin sarsılmasıdır. Bu iki gelişmeden birincisi pozitivizmi ikincisi ise sekülerizmi oluşturmuştur. Pozitivizmin oluşması teknikteki gelişmeleri hızlandırmıştır. Sanatta görülen değişme aydın sınıf ve halk sınıfını oluşturmuştur. Burjuva sınıfı ilerleyen yüzyıllarda tüm dünyayı hegemonyasına alacak olan kapitalizmi oluşturacaktır. Rönesans ve akabinde gerçekleşen Reform hareketleri Ortaçağ toplumunun sahip olduğu dini yapı ve feodal ekonomi ile egemenlik ilişkileri, yerini bireyi merkeze koyan ve dini toplumdan, devletten sıyıran yeni bir yapılanmaya bırakmıştır. Luther’in ve Calvin’nin öncülüğünü yaptığı Reform hareketleri Kutsal Kitabın sil baştan ele alınması için halkı kışkırtmaya/uyandırmaya yöneliktir. Aslında bu hareketlerin temelinde kilise otoritesine karşı bir başkaldırı vardır. Luther’in ve reformistlerin amacı İncil’i anlamayı kilisenin tekelinden çıkarıp bizzat bireye bırakmaktı. Bu sebepler doğrultusunda gelişen Reform Hareketleri Protestanlığın doğuşuna zemin hazırlamıştır. Rönesans ve Reform hareketleri sonrasında sosyal, ekonomik, siyasal bağlamda Avrupa kıtası büyük değişimler yaşamıştır.
AYDINLANMA ÇAĞI

Rönesans ve Reform hareketlerinin devamı niteliğinde Aydınlanma Çağı yaşanmıştır. Aydınlanma 17. ve 18. yüzyılda var olan totaliterliğe, kastçı-feodal düzene, baskıcı dünya düzenine karşı yeni olgunlaşmakta olan burjuvazinin yönettiği bir özgürleşim hareketidir. Aydınlanma Çağı, insanlık tarihinde akıl ve düşüncenin bireyin en güçlü yetisi olarak birleşmiş bir biçimde, dünyanın ve toplumun metafizik ve mistifiye edilmiş anlaşılmasına dayalı geleneksel toplum ve bilgi yapılarının ortadan kaldırılmasını ifade eder. Aydınlanmaya Akıl Çağı’da diyenler vardır. Aydınlanma, insanlığı eleştirilen aklın kullanılması ile mitten, batıl inançtan, gizemli güçlere ve doğa güçlerine tabi olmaktan kurtarmayı amaçlamıştır. Kaynağı Rönesans ve Reform gibi önceki toplumsal düşünce hareketlerine bağlı olan, temelleri aynı olmakla birlikte Batı Avrupa toplumlarının kendi toplumsal yapıları ve tarihsel koşullarına göre ayrıcalık gösteren Aydınlanma hareketi ile birlikte modernizminde temel söylemleri olan özgürlük, akıl, birey, insan hakları, toplum sözleşmesi, laiklik, demokrasi, eşitlik, bilimsel düşünce gibi kavramlar ön plana çıkmıştır. Böylece Aydınlanma düşüncesi, modernitenin de fikri arka planını oluşturmuştur.
BURJUVAZİ’NİN DOĞUŞU ve KAPİTALİZME GEÇİŞ

Modernizmin önemli ayaklarından birisi olan kapitalizm 18.yy itibariyle oluşmuş ve hızla gelişme göstermiştir.Batı’da kapitalizme geçiş dönemini ya da feodaliteden burjuvazi egemenliğine geçişi anlayabilmek için feodal yapının üzerinde durmak gerekir.Feodalite Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile başlayan, Orta Çağ boyunca bilhassa Batı Avrupa’da hakim olan ve 1453 İstanbul’un Fethi ile son bulan toplum düzenidir.Feodal düzenin en belirgin özelliği devlet birliğinin mevcut olmamasıdır.Halk doğrudan doğruya devlete değil toprak sahiplerine bir başka deyişle senyörlere bağımlıdır.Katı sınıf ayrımının olduğu feodal düzende halk tabakalara bölünmüştür.Feodal düzende toprağı serbestçe kullanmak mümkün değildi.Toplumdaki temel çelişkiyi,üretim araçlarına sahip olanlarla onlara hizmette bulunanlar arasındaki ekonomik sömürü meydana getirmektedir.Bu çelişki hukuki eşitsizliği oluşturmuştur.Sınıflar arası geçiş imkansız sayılmaktadır.Kesin çizgilerle birbirinden ayrılan toplumsal yapıya zamanla bir başka sınıf daha dahil olmuştur.Yeni oluşan sınıf hem feodal düzeni sona erdirmiş hem de bütün dünyayı günümüze değin etkisi altına alacak bir devrimin aktörleri olmuşlardır.Ortaçağ kentlerinde artan üretim ticaretin gelişmesine sebep olmuştur.Zanaat ve ticaretin gelişmesine paralel olarak kentlerde ortaya çıkan bu sınıf burjuva sınıfıdır.Burjuvalar soyluların yararlandıkları hukuki ayrıcalıklardan yararlanamamaktaydılar.Burjuvalar zamanla üretim tekniğini geliştirmişler nihayetinde toplumun sosyal yapısını değiştirmişlerdir.Sert sınıf ayrımının olduğu toplumsal yapıda ayrımcılığın karşısında olduklarından emekçi sınıfın desteğini sağlamaktaydılar.Fransa’daki soyluların uzlaşı yanlısı olmayan davranışları burjuvaların emekçi-köylü işbirliği yapmasına sebep olmuştur.Burjuva emekçi halk işbirliği ve Fransız aydınlarının fikri alt yapıyı oluşturması ile Fransa’da büyük devrim gerçekleşti.Fransa Kralı XVI.Louis’in “bugün kayda değer hiçbir şey olmadı” sözlerine adeta misilleme niteliğinde sadece o günü etkilemekle kalmayıp günümüze değin etkisini sürdüren Fransız İhtilali 14 Temmuz 1789’da gerçekleşti.Fransız İhtilali bir çok değişimi de beraberinde getirdi.En önemli değişiklik ise modernizmin siyasal yapı taşı olan ulus-devletin doğuşudur.Fransız Devrimi’nin fikri alt yapısını oluşturan felsefi eğilimlerin birçoğu kaynağını Aydınlanma felsefesinden almıştır.Modernizme de ışık tutması bağlamında bu dönemin felsefi yaklaşımlarına değinmek gerekir.Filozoflar Yüzyılı olarak da adlandırılan bu dönemde ilk önce doğa yasaları aydınlığa kavuşturulmuştur.Doğa öteki olmaktan çıkarılmıştır. Tüm alanlarda insanın araştırılması ya da insanın merkezileştirilmesi sağlanmıştır.Fizikçilerin dünya görüşü benimsenmiştir.Özellikle İngiliz bilim adamı Newton’un yerçekimi kanunu keşfi ile bilimsel devrim başlamıştır.Dönemin aydınları/filozofları toplumda var olan zenginliğin üretimini,dağıtımını ve tüketimini araştırarak iktisat biliminin ilk oluşumunu sağlamışlardır.Böylelikle kapitalizmin temelleri atılmış oluyordu.Bu filozoflardan bazılarının bu döneme ilişkin felsefi düşüncelerini şöylece özetlemek mümkündür:Montesquieu; özgürlüğü sağlamak adına kuvvetler ayrılığının gerekliliğini savunmaktaydı.J.J.Rousseau;egemenliğin halka ait olduğunu ve bunun hiçbir kimseye devredilemeyeceğinin altını çizmektedir.Voltaire; laik düşüncenin savunuculuğunu yapmıştır.Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz düşünürler siyasal demokrasinin temel kurallarını koymuşlardır.
SENAYİ DEVRİMİ
Fransız İhtilali’nin baş aktörü olan burjuva sınıfının ticaretten elde ettiği sermayeyi sanayi alanında kullanması ile Sanayi Devrimi gerçekleşmiştir.Sanayi Devrimi 18.yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlamıştır.Buhar makinesinin icadı ve bunu tamamlayan diğer teknik buluşların öncülük ettiği makineleşme süreci ile kendini göstermiş,bireysel ve küçük ölçekteki üretim yöntemleri terk edilerek , büyük çapta kütlesel üretime geçilmesini sağlamıştır. Sanayi Devrimi’ni 15.yüzyıl ve 17.yüzyıl arası dönemlerdeki dinsel,bilimsel,siyasal ve felsefi düşünceler hazırlamıştır.Moderniteye geçişi belirleyen dört büyük devrimden biri olan bilimsel devrim sanayinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır.Bilimsel Devrim ile teknolojide gelişme sağlanmıştır.Yaşam düzeyi yükselmiştir.Yaşam düzeyinin yükselmesine bağlı olarak tüketim malına talep artmıştır.Burjuvazinin gelişmesi ve orta sınıfın zenginleşmesi sürecine paralel olarak kapital birikim oluşmaya başlamıştır.Böylelikle yeni yatırım alanları aranmaya başlanmıştır.Avrupa’da hızla yayılan sömürgecilik hareketleri sonucu Avrupa ülkeleri yeni koloniler oluşturarak sömürgelerden getirdikleri hammaddeleri işlemişler ve tekrardan sömürgelere satmışlardır.Tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşüm uzun bir süreci içermiş,toplumda meydana gelen büyük çatışmalar ve yapısal değişimlerle birlikte 100 yılı aşkın bir dönem içinde sanayi toplumunun yapısı kurumsallaşmış ve yerleşmiştir. Sanayi Devrimi’nin aşamalarını 3 başlık altında toplayabiliriz.Birinci Sanayi Devrimi 18.yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkmış ve buharı kullanmıştır. Birinci aşama 19.yüzyılın ortalarına kadar devam eden Makineleşme Çağı’dır.Makineleşme Çağı’nın hammaddeleri kömür ve demirdir.Makine kullanımının yaygınlaşması sonucu büyük fabrikalar ortaya çıkmış,Avrupa’da tarım işçilerinin toplumundan fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru düzenli bir değişim gerçekleşmiştir.İkinci Sanayi Devrimi 19.yüzyılın ortalarında Amerika’da ortaya çıkmış ve Taylorizm denilen yürüyen bandı/seri üretimi kullanmıştır. İkinci aşamada temel hammadde ve enerji kaynaklarında değişiklik olmuştur.Kömür ve demire ilaveten çelik,elektrik,petrol,kimyasal maddeler de üretim sürecine girince endüstrileşme günümüzdeki biçimini almıştır.Üçüncü Sanayi Devrimi ise elektroniği kullanarak Bilgi Toplumu’na yönelmiştir. Üçüncü aşamada teknolojik gelişmelerde büyük ilerleme kaydedilmiştir.Özellikle bilgisayar,internet gibi buluşlar endüstriyelleşmeyi önemli ölçüde geliştirmiştir.Sanayi Devrimi nihayetinde toplumsal sınıf yapısında değişimlere sebep olmuş yeni bir işçi sınıfı doğmuştur.Tarım sektöründen sanayi sektörüne doğru gerçekleşen kayma neticesinde kentlerde sınıf artışı olmuştur.Sanayileşmenin getirdiği hammadde ihtiyacı ve mallara Pazar bulma çabası hızla sanayileşen devletleri yoğunlaşmış emperyalist politikalar izlemeye itmiştir.Emperyalist politikalar uluslar arası rekabeti hızlandırmış ve iki büyük dünya savaşına sebep olmuştur.Kısaca Sanayi Devrimi,insanla doğa arasında aracı konumda bulunan teknik yapının gittikçe özerklik kazanmasıdır.Başka bir deyişle aletten makineye geçiştir.

9 yorum:

Münir dedi ki...

Oldukça aydınlatıcı özet bir bilgi kaynağı oluşturulmuş.
Ülkemiz insanının mutlaka bu bilgiye ulaşmasını gerekli görüyorum.

Unknown dedi ki...

Rönesans ve Reform akımlarının sebebinin asıl nedeni İstanbul'daki aydınların 1453 tarihinde biriktirmiş oldukların kitapları,bilimdeki gelmiş oldukları noktayı avrupaya taşımasıdır.(italya) Bu kaçışsın sebebi ; daha önceki savaşlarda yakılan kütüphaneler yok edilen bilimsek makaleler olabilir.

Avrupa'da ortaçağdan itibaren süre gelen Roma'nın gücüne bir tek skolastik düşünce karşı koymuştur.Din gücü o kadar ilerlemiştir ki Roma İmparatorluğunun gücünüde geçmiştir.Avrupa'da din toplumun bilmediği bir dilde öğretiliyor ve eğitim din adamlarının düzenlemerine göre veriliyordu.

İstanbul'un fethinden sonra İstanbul'dan kaçan aydın kesim Avrupa'daki din kitaplarını kendi dillerine çevirdikten sonra Rönesans ve Reform akımları başlamıştır.Bunun yanı sıra Hümanizm değil "Hümanizma" dır. Hümanizma insan seviciliği değil İnsan beynini,aklı esas alan bir görüştür.

Ayrıca Rönesans ve Reform kelimesinin yeniden doğuşu temsil etmesinin sebebi de şudur ;
Bir şeyin yeniden doğduğunu söyleyebilmek için bu şeyin daha önceden var olması gerekir.Büyük Selçuklu devletinde kurulan ilk üniversite ve bu üniversitede yapılan bilimsel gelişmeler Endülüs Emevi devletinin kurulması ile Avrupaya taşınmıştır ve Avrupada ilk Reform ve Rönesansın temelleri 765-1031yılları arasında atılmıştır.

Yazım yanlışı olduysa affola,bilgi kaynağı yok tamamen şahsıma ait bir yazıdır.
Işık Üniversitesi öğrencisi Bedirhan Bayrak.

Münir dedi ki...

Açıklamalarınızı doğruluyorum...Fakat beni kahırlandırıyor.Çünkü şu an ne haldeyiz diye kendimize sorduğumuzda,-herhalde anlatmaya gerek yok- halimiz ortada. Osmanlıyı överek yeni bir Osmanlı olma düşüncesindeysek,böyle bir düşünce felaketten başka bir şey değildir.Öte yandan,binlerce yıl önceki Kurt,Ergenekonu bugün yaşatmaya kalkıyorsak,bir taraftan bütün okulları İmam Hatibe çevirerek ne olduğunu hiç kimsenin bilmediği bir şeriat anlayışı ile din bezirganlığıyla rüşveti bağışa dönüştürüyorsak,Atatürk'ü rozet takarak sosyal statümüzü yükseltme aracı olarak kullanıyorsak,hamaset edebiyatıyla peynir gemisi üretir durumda olduğumuzu bilinç düzeyine çıkaramıyorsak,o zaman ne yazrsak,neyle ne kadar övünürsek sonuç nafiledir.

Unknown dedi ki...

Reform kapitalizm arasındaki ilişki nedir

Grotesk dedi ki...

Aydınlatıcı bir yazı."Taylorizm denilen yürüyen bandı/seri üretimi kullanmıştır." cümlesinde "Fordizm" olacak sanırım. Taylorizm işçinin verimliliği için hareketlerinin mekanikleştirilmesi.

Ysmnayla dedi ki...

O dönemde protestanlık çok çaliş az harca Tanrının sevgisini ancak bu şekilde kazanabilirsin anlayışını temsil eden bir dhrumdaydı. Insanlarda sürekli çalışıp en az düzeyde harcama yaparak bi artık değer oluşmasına yol açtılar bunun bi sonucu olarakta kapitalizm doğdu

Hakan dedi ki...

Protestanlık çok çalışmayı teşvik etti ama asıl sermaye amerika kıtasının yağmalanmasından geldi.

Ali Bal dedi ki...

Bu kadar verilen bilgi ve yapılan analiz içinde İncil'in paylaşmayı,barışı ve adaleti emreden hayat felsefesine hiç bir gönderme yapılmamış olması çok korkunç asla kabul edilemez bir garabettir.İslam alemi de arkasından aynı değişim ve dönüşümleri yaşamış olması itibarı ile tüm bu süreçlerle ilgili Kur'an'ın ne dediğini kimsenin merak etmemiş olması da aynı garabetin İslam alemindeki devamı olma niteliğindedir.Zavallı dünya.Görme özürlü bir inan bile elindek değneği ile bundan çok daha sağlıklı ve güvenlikli olarak yol alıyor.

Ali Bal dedi ki...

Bu kadar verilen bilgi ve yapılan analiz içinde İncil'in paylaşmayı,barışı ve adaleti emreden hayat felsefesine hiç bir gönderme yapılmamış olması çok korkunç asla kabul edilemez bir garabettir.İslam alemi de arkasından aynı değişim ve dönüşümleri yaşamış olması itibarı ile tüm bu süreçlerle ilgili Kur'an'ın ne dediğini kimsenin merak etmemiş olması da aynı garabetin İslam alemindeki devamı olma niteliğindedir.Zavallı dünya.Görme özürlü bir insan bile elindeki değneği ile bundan çok daha sağlıklı ve güvenlikli olarak yol alır.